MAHALLE

MAHALLE

Abdulla Kahhar

Çeviren: Muhammademin Töhliyev

 

İnsanla hayattır insan

Aşktan oluşmuş hayatın başı,

Adamlara  can verecek

Adamların şevket güneşi.

 

Rahat nine kocaman siyah sobanın kapısını açıp, ayaklarını ısıtıyordu. Gözlük takıp, torununun yirtilmiş kitabını  yapıştıran  ihtiyar eşi azarladı:

–      Ya, sen sobaya hiç alışamadın. Ne sana  tabanı öyüp sandal yapayımmı? bu sobanın kapısını açtın mı tamam, kömür göğü bile isitecek.

Rahat nine sobanın kapısını kapattı, gidip kanepeye uzandı.  Ev o kadar soğuk olmasına rağmen kaç  gündür   eti titriyor, üşüyor, ağrıyordu.

İhtiyar kadın  bir gün sonra kalkmak istemedi, iki gün sonra kalkamadı, Üç gün sonra kalbı biraz hızlı attı, ama birden gevşeyip can verdi.

Hikmet dede neler olduğunu bilemeden, gözünün önündekileri fark edemeden sağır bir duruma düştü. Oğlü, gelini üç torunu, ağlamaya başlayınca  kendini toparladı, ürkekçe nefes alarak söyledi: Aman tanrim neler yaptınki. Bana ayarladığın yine nasıl belaların var? Tüm belaların başıma getir.

Elli üç sene! Elli üç sene bir sofradan yemek yemiş, bir minderi basmış, birlikte gülen, birlikte ağlayan, elli üç yıldır kedi gibi bir birine dayanarak, bir birini yalayıp, acıtmadan ısırıp yıkıtıp, yıkılıp oynayan, elli üç yıldır şefkat denilen büyük duygu iplerin; ipek böceği gibi düzenli bir şekilde yavaş yavaş örüp, bir birisinin gönlünü sarıp gelmişti.

Tüm defin işleri yerine getirilip, millet tabutu kaldırdığında işte o iplik birden çekildi ve sanki Hikmet dedenin kalbini söküp aldı. Ihtiyar haykırıp ağlayıverdi. Ihtiyar kadini kısa bir sürede toprağa teslim ettiler. Başsağlığı dilemeye tüm mehelle girdi. Hikmet dede hasta güvercin gibi bir kenarda oturuyordu. Sanki artık onun için bu dünyada hiç bir kimse, hiç bir şey kalmamıştı.

 

Bir hafta geçer geçmez Hikmet dede o kadar zayıfladı, sanki bir avuç kemiğe döndü. İhtiyar uzandığında ölümü, hayat mı fark etmek mümkün değildi ama karısı  soba ateşine tava getirdiğinde böyle yapma dedığini hatırlarsa aslan   gibi kükrer, kendini bu yana o yana atardı.

Evde onu yalnız bırakmamaya çalışıyorlardı. Küçük torunu hep oyuncaklarını onun odasına taşıdı ve kreşden geldikten sonra orada oynamaya başladı. Büyük torunu her gün onu defalarca resmini çekiyordu. Oğlu onu arabasında bir kaç defa şehir gezdirdi. İhtiyar memnun olmak yerine  “keşke annen hayat olduğunda böyle yapsaydın.” diye mırıldandı.

Gelini ona teyp getirdi. İhtiyar teyple biraz avundu, sonra gözü yaşlanarak: “Kızım şunu daha önce getirseydin, nineni konuşturarak sesini kaydederdık. ”

Günlerin birinde güçlü yağmur yağip, kışdan kalan karı eritti.

İhtiyar ayvan sutununa dayanıp yağmur yağmasını seyrederken, gözü  tandır karşısında duran bir çift eski keliş e ilişti. Eşinin bir ayaği ağrıp,  şiştiğinde şu kelişin ucunu kesip giymişti.

İhtiyar çabuk kelişi yerden kaldırdı, silip içeriye aldi. İhtiyar için eşi yeniden öldü. O akşama kadar ağladı. Akşam oğluyla gelini işten geldiğinde “Zavallı anneni iyi bir doktora göstermedin bile” diye yine mırıldandı.

Hikmet dede akşamları uyumaz, ilaç içip uyusa bile gece yarısı uyanır, sabaha kadar oturur, evdeki her şey ona eşini, yalnızlığını hatırlatırdı, her ses ölüm olarak onun tene tasını vururuyordu.

İhtiyar bıtıyordu artık, bunda öğluyla gelini çok merak ediyorlardı.

Bir gün sabah İhtiyar kayboldu. Aramadığı yer  kalmadı, arkadaşları, hatta hastahaneden de sordular, karakola başvurdular. Her yeri aramışlar ama kabrıstandan haber almamışlar, ihtiyar oradaymış. Hikmet  dede kabrıstana sık sık gider, eşinin mezarı yanında yarı, bazen bir saat oturur,  ama hiç böyle uzun zaman kalmazdı. Bu defa gittiğinde sadece ziyaret etmemiş, onun mezarı yanıda kendine mezar kazıtmış, kabrıstan müdürü ve mezarciyle kavga etmiş bile.

İhtiyar öğleden sonra bitkin bir halde geri döndü. Birisi onu otobüsten indirip, kaldırıma çıkarıverdı. İhtiyar çok zor adım atarak yürüdüğünü gören mahalle köşesindeki ayakkabıcı koşarak geldi ve çay ıkram etti.

–     Başınız sağ olsun dede. Ninemiz alçak gönüllü birisiydi. Siz o gün kendi derdinizle olup, ne kadar çok insan baş sağlığına geldiğini bilmediniz. Ya ne kadar millet…. Mahellede yürümeye yer kalmadı. Mahallemizin sokağı bir metreye çöktü. Ninemiz dunyaya gelip sanki toprağa insan ekmişler. Evet dunyaya gelen insan ilk önce insan yetiştirmeliymiş. Bana ders oldu.

Sıcak çay veya ayakkabıcının dedikleri  ihtiyara güç verdi.

–     Evet, dedi ihtiyar gururla. Hậlậ eve adam geliyor. İş yerindekiler de hậlậ unutmamışlar

İhtiyarın bulunduğunu öğrenen evindekiler, komşular onun  etrafına toplandılar. Birisi kızıyor, birisi tenbihliyor, birisi sınırlanıyor, biri seviniyor.

Onlar ihtiyari ortaya alıp gürültü yaparken, yol kenarında bekleyen şu mahalleli doktor olayi duyup ihtiyara çok sitem etmiş gibi oldu. Sonra ona şöyle bir baktı ve nineden söz açti.

 

–     Ninemiz çok iyi insandı. Bu kadar insan boşuna gelmemiş. Ama dede şu mahellemize sekiz kova su sığacak  bir tane samavar lậzımmış. O gün çok lậzım oldu. Mahalleden para toplarsak, bir avludan kaç para alsak olur?

İhtiyarin gururuna dokundu.

–     Oğlum ve gelinim bir samavar alabilirler.

Doktor ondan şu kelimeyi bekliyordu, galiba gülümsedi.

İhtiyar mezar kazıtmaya kazıtdı, ama  buraya ölmek için gelen olsa bile, oğlu ile gelini adından söz verdiği için  bu hakkında düşünmek zorunda kaldı. Oğlundan para alıp, samavar aramaya başladı. Fakat o gibi samavar bulmaktansa madenden bakır kazıp, samovar yapmak kolaymış. İhtiyarın gitmediği dükkan, yalvarmadığı dükkan müdürü kalmadı. Oğlu ile gelini onu böyle durmadan koşmasına, böyle çabasına çok şaşırıyorlardı.

Sonuçta mahalledeki üst düzey görevdekiler yardımıyla samovar bulundu, mahalle önderleri resmi belgeyle kabul ettiler.  Genel toplantıda reis Hikmet dede’ye teşekkür etti. Onu her kes alkışladı.

Şu toplantıda yine bir mesela görüldü. Mahellede her gün olmasa bile, haftada üç-dört defa düğün, doğum günü, ya da başka bir merasımler oluyor. Kim tören yapacaksa kapı kapı dolaşıp  tabaklar, kaşık, sofra va başka şeyler istiyordu. Mahallenin önde gelen sakinleri para toplayıp, 150 kişilik bir ihtiyaç malzemeleri oluştursa olmazmıydı?

Bu teklifi her kes alkışladı, bu işe kim sorumlu olacak diyen soruya herkes gürültü koparıp  Hikmet dedeyi gösterdi. Hikmet dede  razı olmadan oturduğu yerden kalkmıştı,  bu kadar insan ona göz diktiğini görüp hiç bir şey diyemedi.

Mahallede kaç tane ev var? Keşke onların hepsi İhtiyarı zahmet çektirmeden parayı getirselerdi? Kapı kapı gezdi, keşke bir defa istediğinde para verseydiler. Birisi yarın  vereceğim diyor, birisi bu insan bu kadar verdiyse neden ben bu kadar vereceğim diyor, biri toplantıda dikkatli olmamış, ve ona her şeyi anlatmak lậzım geliyordu.

İhtiyar her gün sabahleyin evden eve, sonra toplandığı parayı almak için dükkandan dükkana, arz etmek için yönetim merkezlerine koşardı. Bu işlerle birlikte eşini mezarını ziyaret etmeye de zaman bulurdu.

Sonuçta ihtiyar mahalle için alınması lậzım olan her şeyi alıp, okul deposuna topladı. Ama eşyaları alıştan onları saklamak daha zor oldu. Bazı insanlar eşyaları emanet alıp zamanında geri getirmiyorlar. Kimileriyse imbiği kırılmış çaydanlık, bezine bir şeyler dökülmuş masa,   uçu bükülmüş çatal ve saire iade ediyorlardı.

Yine biz aldığımız zaman böyleydi, biz hiç bir şey yapmadık, diye tartışıyorlardı. Ama biraz zaman geçtikten sonra insafa geldiler.

İlkbahar geldi. Şehirde ağaç dikme işleri başladı. Şu sebepten gazeteye   makale yazıp, geçen yıl ilkbaharda hangi mahallaler pilanı becerdiklerini, hangisi ise bu işte örnek olduklarını söyleyip, öncü mahalleler sırasına yeni mahalleyi de eklemişler.

Bunları  İhtiyara torunu gülerek gösterdi, çünkü dikilmiş fidanların çoğu    yetişmemişti. İhtiyar mahalle dolaştı, ağaçlara baktı. Geçen sene ilkbaharda toplam bin yedi yüz altmış beş tane fıdan dikilmişti, bundan sadece sekiz yüz altısı yetişmiş, fidanların yirmi iki tanesi kırılmış, sekiz tanesi kötü kokulu, ömrü kısa ağaçlarmış.

İhtiyar  bu bilgiyi alıp doğru gazeteye vardı, önce biraz çekinerek konuştu, sözü geçtiğini fark edince yüksek sesle konuşmaya başladı. Gazetenin yarınki sayısında “Yeni mahalle” hakkında yalnış bilgi veren muhabiri cazalandırdığını söylediği ve muhabiri kandıran mahalle önde gelenlerin sekreterini tenbih etti. Bunun yanı sıra gazetenin yanlişini gösteren Hikmet dede’ye teşekkür etti.

Hikmet dede o gün mahalle  köşesindeki ayakkabıcıya meşini yağlatıp, “Mahallemiz rezil oldu” hakkındakı onu bitmeyen lậkırdılarına kulak asıp oturuyordu. O sırada işte o yalancı sekretar geçiverdi ve ihtiyarı görüp bağirdi:

–     Kendimiz düzeltirdik, sana ne? Bir ayağın mezarda olsa.

İhtiyar yavaşça dönüp  baktı:

–     Benim bir ayağım mezarda senin iki ayağın köşede mi? Öyle deme yavrum, kim önce ölür  belli değil.

İhtiyar daha bir şey diyecekti, ancak kendine mezar kazdırdığını  hatırlayıp susup kaldı. Sekretar sinirle el sallayıp gitti. İhtiyar ellerini arkasına alıp, başını öna eğip, evine doğru bir bir adım atıp giderken düşünüyordu:

“Bu çocuk mezar kazdırdığımı duymuşmu acaba? Hayır duymamıştır. Ancak duyabilir….’”

İhtiyar hızla ilerleyip evine geldi ve oturup mektup yazdı: “Mezarlik müdürü ve mezarcıya şunu anlatmak istiyorumki, yaşlı  ceviz  altındaki benim için kazılan mezar  müdürlüğüne yararlanmak üzere teslim ediyorum.”

Hikmet dede mektubu torunuyla gönderdi.

 

 

 

 


Abdullah Kahhar (1907-1968)

 

Özbek edebiyatının ünlü temsilcilerinden biri olan Abdullah Kahhar 17 Eylül 1907’de Kokan (Hokand)’da bir demirci ailesinin çocuğu olarak doğdu.

Çocukluğu Kokan çevresindeki Yaypan, Kudaş, Buveyda, Alkar, Akkorgan gibi köylerde geçti. 1930 yılında Merkezi Asya Devlet Üniversitesi Pedagojik fakültesini bitirdi.

Yazar, Puşkin’in ”Subay Kızı”, Gogol’un “Evlenme” ve “Teftişçi” komedilerini bizzat kendisi; eşi Kibriya Kahharova ile ise Lev Tolstoy’un “Savaş ve Barış” eserlerini Özbekçeye çevirmiştir.

Eserleri:

“Köy Hüküm Altında”, (1932, ilk kitabı), “Serap” romanı, “Hikâyeler”, “Nineler Telefon Açtı”, “Kadınlar”, “Hırsız”, “Hasta”, “Nar”, “Çiftçınar Işıkları” (1951) hikâye kitapları, “Sinçelek” (1958) ve tiyatroları: “Şahi Suzane, Ayacanlarım, Ağrıyan Dişler, Tabuttan Ses. ”

 

ucuzurunbul.com
No Comments

Post a Comment

You dont have permission to register

Password reset link will be sent to your email